text
stringlengths
7
2.59k
Mesela yuvarlak veya oval şekil yüksek oranda benignite lehineyken bazı serilerdekarsinomların %20’sinde de düzgün, yuvarlak ve oval şekilli olabileceği bildirilmiştir.
Morfolojik olarak lezyonların düzensiz şekilli ve spiküle-düzensiz konturlu olmasımaligniteyi destekler (124-127).
Kötü sınır ve düzensiz şekil genellikle invaziv maligniteyidüşündürür.
Düzensiz sınır stromal invazyona sekonder gelişen desmoplaziye bağlıdır.
AncakDCIS ve intrakistik papiller karsinom gibi in situ karsinomlar devamlılık gösteren bazalmembran ve myoepitelial hücre çizgisine bağlı olarak yuvarlak ve düzgün sınır gösterebilirler(128).
Spiküle konturlu lezyonlarda kanser öngörme değerini Chetty ve ark.
(131) çalışmasında kanser67öngörme değerini spiküle konturlu kitlelerde %75, düzensiz konturlu kitlelerde %35 olaraksaptamıştır.
Evans (132) ise, yüksek dansiteli, spiküle kenarlı kitlelerde malignite olasılığının%80’den fazla olduğunu söylemiştir.
Lezyonların sınır özelliklerine bakıldığında ise en sık olarak32 olguda (%71.1) düzensiz sınır ve kontur özelliklerine bakıldığında en sık olarak 29 olguda(%64.4) spiküle kontur belirlenmiştir.
Meme kanseri taramalarında klinik muayene ve kendi-kendine meme muayenesi önplanda yer alır ve tümör boyutlarının klinik olarak saptanması hızlı, basit ve güvenli teknikolup özellikle yüzeyel lezyonlarda daha işe yarardır (133).
Ancak, pergel gibi cerrahienstrumanlar kullanılsa bile tümör boyutlarının klinik olarak değerlendirilmesinde önemliproblemler vardır.
Birçok çalışmada gösterilmiştir ki klinik ölçümler ile patolojik ölçümlerarasında oldukça zayıf korelasyon vardır (133,134).
Bir çalışmada, uyum oranı %54 kadardüşük olarak raporlandırılmıştır (135).
(136)’nın serilerinde klinik muayenesonuçlarındaki problem küçük boyutlu tümörlerin olduğundan daha büyük, büyük boyutlutümörlerin ise olduğundan daha küçük değerlendirilmesi olarak belirtilmiştir.
Uyumsuzlukderecesi, ölçümü yapanlar arasındaki teknik farklılıklar, obezite ve muayenenin indirektolarak yapılması nedeni ile ölçümde zorunlu olarak cilt katlantılarının da dahil edilmesi gibiunsurlara bağlıdır (134).
Bu gibi geçmiş deneyimlere dayanarak ve artan sayıda memetümörünün pre-klinik olarak nonpalpabl evrede tarama mammografileri ile saptanması nedeniile tümör boyutlarının klinik muayene ile değerlendirilmesi önemini kaybetmektedir (137).
Tümör boyutlarının US ile ölçülmesi, klinik palpasyon ve mammografiye olasıalternatif olarak önerilmiştir (133,134,138).
US uygulanması basit olup kalıcı fotoğrafikkayıta imkan verir ve dens glandüler dokuya sahip olguların mammografilerindedeğerlendirilemeyen tümörleri gösterir (134,138).
Ayrıca US incelemesi, mammografininözünde olan görüntü magnifikasyonundan etkilenmez (133).
(138)semptomatik hastalarda tümör saptanmasında, dens memelerde tümörlerin mammografikolarak gizlenmesi nedeni ile US’nin mammografiye göre daha duyarlı olduğunuraporlandırmışlar ve ek olarak US’nin radyasyon içermemesine bağlı olarak özellikletekrarlanabilmeye ve takip incelemelerde kullanıma uygun olduğunu belirtmişlerdir.
(134) tedaviye cavabın değerlendirilmesindeki kullanımının önemini savundular.
US’nin meme kanseri taramasında mortaliteye katkısını gösteren çalışma bulunmamaktadır.68Ancak mammografik olarak yoğun meme dokusu olan kadınlarda US’nin mammografiye ekolarak meme kanserini saptayabildiğini gösteren yapılmış birçok çalışma bulunmaktadır (139-142).
Bu çalışmalarda US’nin mammografi ile saptanamayan lezyonları gösterebildiğibulunmuştur.
Bu konuda yapılmış en geniş çalışma mammografi ile mammografi ve US’nin,riskli ve mammografide yoğun meme dokusu olan olgularda karşılaştırıldığı çok merkezli birçalışma olan ve ‘American College of Radiology Imaging Network National BreastUltrasound Trial’ (ACRIN) 6666 çalışmasıdır (141).
Bu çalışmaya göre mammografininduyarlılığı %78 olarak bulunurken, mammografi ve US beraber değerlendirildiğinde bu oran%91 olarak bulunmuştur.
Benzer bir çalışma yapan Modena Çalışma Grubu (143) da tekbaşına mammografi duyarlılığını %78 olarak bulurken mammografi ve US beraberdeğerlendirildiğinde duyarlılık %97'ye çıkmıştır.
US meme radyolojisinde; palpabl yadamammografik olarak saptanan kitlelerin solid-kist ayırımı, lezyon karakterizasyonu, gençhastalarda (<30 yaş) palpabl lezyonların değerlendirilmesinde, lokalizasyon nedeniylemammografik olarak tamamı görüntülenemeyen kitlelerde, meme implantı olan hastalarındeğerlendirilmesinde ya da lumpektomi sonrası palpabl yada mammografik kitle ve implantınpalpabl kısımlarını değerlendirilmesinde, başka lezyon varlığının araştırılması ve biyopsiderehber yöntem olarak kullanılmaktadır (100,124).
(144)’nın 2003 yılında yayınladıkları 73 olgunun dahil edildiğiprospektif çalışmada US, mammografi ve palpasyon ile değerlendirilen tümör boyutlarıpatolojik sonuçlar ile karşılaştırıldığında, en iyi korelasyonun US incelemesiyle gösterdiğinibulmuşlardır.
Çalışmalarında US ile tümör boyutlarının histopatolojik boyuta göre ortalama 3mm daha küçük ölçüldüğünü, ancak %95 güven aralığının ±11 mm saptandığınıbelirtmişlerdir.
(145)’nın 2001 yılında yayınladıkları 210 vakanın dahil edildiği birçalışmada, tümör boyutları palpasyon, US ve mammografi ile değerlendirilerekkarşılaştırılmıştır.
Tümör boyutları genel olarak palpasyon ile daha büyük saptanmıştır.
Bugenellikle derinin ve sağlıklı meme dokusunun palpasyona katılması ile olur.
US vemammografi palpasyona göre daha doğru sonuçlar vermiştir.
Ama US genel olarak tümörboyutlarını daha düşük ölçmeye eğilimlidir.
Çalışmamızda tümör boyutlarının ölçümündepalpasyon yöntemini dahil etmedik.
Ancak literatür ile benzer şekilde tümör boyutlarının USile ortalama %21.7 oranında daha küçük saptandığını tespit ettik.
Çalışmada her iki görüntüleme yöntemininde tümör boyutlarını daha küçük ölçmeye eğilimli olduğunu saptadılar.
Tümör boyutlarının saptanmasındahistopatolojik tipin ölçümleri etkilemediğini belirtmişlerdir.
(146)’nın 2006 yılında yayınladıkları çalışmada prospektif olarakpalpabl 124 meme kanserli olguda malign kitle boyutları klinik muayene, US ve mammografiile ölçülerek histopatolojik tümör boyutları karşılaştırılmıştır.
Klinik muayene ile tümörboyutları daha büyük (%69.4), her iki görüntüleme yöntemi ile de daha küçük (US ile %65,mammografi ile %57.3) ölçülmüştür.
Tümör çapı US ile ortalama 3.2±0.4 mm, mammografi ile ortalama4 ±0.9 mm daha küçük, klinik muayene ile ise ortalama 8±0.6 mm daha büyük saptamışlardır.
Çalışmalarında tümör çapının en doğru olarak US ile saptandığını savunmuşlardır.
Ultrasonografi yoğun meme dokusu olan kadınlarda mammografiye ek olarak lezyonyakalayabilmektedir.
Ancak özgüllüğü az olduğu için yanlış pozitiflik oranı yüksektir vegereksiz biyopsilere neden olmaktadır.
US ile yapılan tarama çalışmaları riskli kadınları elealmaktadır.
Rutin tarama programına konması açısından yanıtlanmamış ve US lehine olmayanbilgiler mevcuttur.
US’nin özgüllüğünün düşük olması, tarama programına eklendiğindemaliyeti arttırması ve maliyet etkin olmaması nedeni ile rutin taramada tercih edilmemektedir(141).
Meme lezyonlarının taranması ve saptanmasında mammografi %69–90 sensitivite iletemel yöntem olma özelliğini korumaktadır.
Tarama mamografisi asemptomatik kadınlardaklinik bulgu ortaya çıkmadan meme kanserini saptayarak meme kanserinden ölümlerinazalmasını sağlayabilen tek kanıtlanmış görüntüleme yöntemidir.
Tarama programının amacımeme kanserinde mortalite oranlarının düşürülmesi ve ortalama yaşam süresininuzatılmasıdır.
Meme kanseri tanısında pek çok görüntüleme yöntemi kullanılabilmeklebirlikte tarama amaçlı en etkin görüntüleme yöntemi olarak halen mammografikullanılmaktadır (147-150).
Mammografi; erken tanıda en başarılı görüntüleme yöntemiolmanın yanı sıra ucuz, kolay uygulanır ve kolay erişilebilir olma özellikleri ile tarama için enuygun yöntemdir (151).70Flanagan ve ark.
(152)’nın 1996 yılında yayınladıkları mammografide vizualizeedilebilen 85 invaziv meme kanserli olguda tümör boyutları, mammografik olarak herhangibir projeksiyonda (CC, lateral yada MLO) izlenen en büyük tümör çapı saptanmış ve ‘gross’spesimende belirlenen en büyük tümör çapı ile karşılaştırılmıştır.
Çalışmada mammografitümör boyutları 5 mm ile 60 mm arasında (ortalama 19 mm, ortanca 15 mm) değişmekteydi.
T1b ve T1c 46 olgunun 37’sinde (%80) mammografinin tümör evresini doğru tahminedebildiğini belirtmişlerdir.
Mammografik ve patolojik boyutlar arasındaki ilişki, düşükoranda değişkenlikle hemen hemen tamamen 1:1 bulunmuştur.
Mammografik ölçümlerortalama 1 mm daha büyük saptanmıştır.
Çalışmalarında meme parankim paterni ve eşlikeden in situ karsinom komponentin, sonuçları etkilemediğini belirtmişlerdir.
Mammografinintümör boyutlarını doğru saptamaya imkan verdiğini ve patolojik evrelemenin yapılamadığıdurumlarda mammografinin alternatif olarak kullanılabileceğini vurgulamışlardır.
Bizimçalışmamızda, 45 meme maligniteli olguda en büyük tümör çapını US, mammografi vepatolojik spesimen boyutları ile karşılaştırdık.
Mammografik tümör boyutları 7 mm ile 118mm arasında (ortalama 31.7 mm, ortanca 25 mm) değişmekte olup mammografi ile tümörboyutlarını ortalama 5 mm daha büyük saptadık.
(153)’nın yaptığı ve 2004 yılında yayınladıkları bir çalışmada evre Ive evre II meme kanserli 202 olguda tümör boyutlarını US, mammografi ve kor biyopsi ilekarşılaştırmış ve boyut ölçümünde en etkili yöntemin mammografi olduğunu savunmuşlardır.
Bu çalışmada boyut değerlendirmesinin lobüler tümörlere göre duktal tümörlerde daha etkiliolduğu belirlenmiştir.
Bizim çalışmamızda malign tümörler içerisinde en sık görülenhistopatolojik tip 15 olgu (%33) ile IDC olup ILC olgu sayısı 4 (%9) idi.
Ancak tümörboyutlarının histopatolojik tiplere göre değerlendirilmesinde yöntemler arasında istatistikselolarak anlamlı fark saptamadık.
Olgu sayısının daha fazla olduğu geniş serilerde tümörboyutlarının ölçülmesinde yöntemler arasındaki uyumluk ile birlikte histopatolojik tiplerarasındaki farklar da değerlendirilebilir.
Yaptıklarıçalışmada US ile vakaların %52’ inde ve ortalama 9.9 mm olmak üzere tümör boyutları dahaküçük saptanmıştır.
Mammografi ile tümör boyutlarının patolojik boyutlara göre daha büyükolarak saptandığını ve güçlü korelasyon gösterdiğini ve US’ye göre daha faydalı olduğunusavunmuşlardır.71Heusinger ve ark.
(11)’nın 2005 yılında yayınladıkları ve prospektif olarak klinikmuayene, mammografi ve US ile değerlendirilen 503 invaziv meme kanserli olguda tümörboyutları histopatolojik boyutlar ile karşılaştırılmıştır.
En iyi korelasyon mammografi ilesaptanmıştır (r=0.752, p<0.001).
Gerçek tümör boyutlarına göre US veklinik muayene ile tümör boyutları daha küçük, mammografi ile daha büyük olarakölçülmüştür.
Ayrıca histopatolojik tiplere göre değerlendirmede IDC’nin ILC’ye göre dahadoğru olarak değerlendirildiğini belirtmişlerdir.
Retrospektif olarak yaptığımız 45 malign meme kitlesine sahip olgunun dahil edildiğiçalışmamızda, çalışmaya katılan olguların ortalama yaşları 55, en düşük 40 ve en yüksek 81olarak saptandı.
Çalışmamızda US tetkiki tümör boyutlarını ortalama %21.7 oranında daha küçük olarak vedijital mammografi tümör boyutlarını ortalama %18.5 oranında daha büyük olarak tahminetmektedir.
Spearman korelasyon testine göre yapılan istatistiksel değerlendirmelerde enbüyük tümör çapının saptanmasında dijital mammografi ile patolojik spesmen ölçümleriarasında US incelemeye göre daha güçlü korelasyon (r=0.823) saptadık (p<0.001).
Yöntemler arasındaki uyumu araştırmak için ölçümler, farkların ortalamasınınkarşılaştırılması olan Bland-Altman analizi ile değerlendirildiğinde; US ile tümör boyutlarınınpatolojik boyuta göre ortalama 5.8 mm daha küçük olarak ölçüldüğü saptandı.
Mammografiise tümör boyutlarını histopatolojik boyuta göre ortalama 5 mm daha büyük olarak belirledi.
US ve mammografi arasındaki uyumu değerlendirdiğimizde ise mammmografi ile tümörboyutlarının US’ye göre ortalama 10.7 mm daha büyük ölçüldüğü saptanmıştır.
(155)’nın 2011 yılında yayınladıkları malign meme kitleli 79olguyu kapsayan bir çalışmada, mammografi, konvansiyonel US, ‘Compound’ görüntüleme(CI) ve eş zamanlı elastografi (RTE) histopatolojik spesimen boyutları ile karşılaştırılmıştır.